top of page

Güven ve Aidiyet

Güncelleme tarihi: 3 gün önce


TIKLA DİNLE
TIKLA DİNLE


Bizi Birbirimize Bağlayan Duygular


Bir düşünün: Yeni bir ortama adım attığınızda, etrafınız yabancı yüzlerle doluyken içinizde beliren o hafif tedirginlik... Şimdi de en sevdiğiniz arkadaşlarınızla ya da ailenizle bir aradayken hissettiğiniz o sıcacık ait olma duygusunu aklınıza getirin. Bu iki zıt deneyim, aidiyet duygusunun ve beraberindeki güven hissinin yaşamımızdaki derin etkisini gösterir. İnsanı rahatlatan, “buradayım ve güvendeyim” dedirten aidiyet duygusu, hepimizin yüreğinde sıcak bir yer kaplar. Peki, neden bu duygu bu denli önemlidir ve güvenle nasıl iç içe geçer?


güven

Aidiyet duygusu, en yalın haliyle bir grubun parçası olarak kendini güvende, kabul edilmiş ve değerli hissetmektir. Psikolojide aidiyet, insanın en temel ihtiyaçlarından biri olarak kabul edilir. Ünlü psikolog Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde de “ait olma” (sevgi ve aidiyet) ihtiyacı, güvenlik ve fizyolojik ihtiyaçların hemen ardından gelen temel bir motivasyon kaynağıdır. Yani, karnımızın doyması ve güvende olmamız kadar, bir yere ait olmanın da davranışlarımızı yönlendiren güçlü bir itici gücü vardır. Nitekim tarih öncesi çağlarda bile bir kabileye ait olmak hayatta kalmayı kolaylaştırır, gruptan dışlanmak ise yaşamı riske atardı. Bu evrimsel miras, günümüzde de aidiyet duygusunu böylesine derinden hissetmemizin nedenlerinden biri.


Aidiyet hissinin birey üzerinde çok yönlü etkileri vardır. Olumlu yönden baktığımızda, kendimizi bir topluluğa ait hissetmek psikolojik iyi oluşumuzu destekler. Bu duygu, kişinin duygusal sağlığını güçlendirir ve stresle başa çıkmasını kolaylaştırır. Hatta araştırmalar, güçlü bir aidiyet hissinin yaşam memnuniyetini artırdığını ve hayata anlam kattığını ortaya koymaktadır. Fiziksel sağlığımız bile bu durumdan etkilenir; destekleyici sosyal bağlara sahip olmak bağışıklık sistemimizi güçlendirebilir. Öte yandan, aidiyet duygusundan yoksun kalmak, derin bir yalnızlık ve boşluk hissine yol açabilir. Yalnızlık duygusu, depresyon ve kaygı ile yakından ilişkilidir; dolayısıyla sağlıklı bir aidiyet duygusu bu olumsuz duyguları yatıştırmada önemli bir rol oynar. Hatta yapılan bir çalışmada, ait olma hissi düşük olan öğrencilerin ilerleyen dönemde depresif belirtiler göstermeye daha yatkın olduğu bulunmuştur. Kısacası, kendini hiçbir yere ait hissetmemek, insan psikolojisi üzerinde derin yaralar açabilir; buna karşın içten bir aidiyet duygusu, insana güç ve umut verir.


Aidiyet ve güven duygusu, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bir topluluk içinde aidiyet hissinin gelişebilmesi için ilişkilerin temelinde güven, saygı ve dayanışma bulunması gerekir. Karşılıklı güven olmadığında, kişi kendini tam anlamıyla ait hissedemez; çünkü ait olmak, yanında bulunduğumuz insanların bize destek olacağına ve bizi olduğumuz gibi kabul edeceğine inanmayı gerektirir. Diğer yandan, bir kere aitlik hissi oluştu mu, bu defa ilişkilerdeki güven duygusu da pekişmeye başlar. Sevildiğimizi, değerlendiğimizi hissettikçe karşımızdakilere daha çok güveniriz; onlara güvendikçe de aramızdaki bağ kuvvetlenir. Bu döngü, tıpkı birbirini besleyen iki can suyu gibi, güven ve aidiyetin birlikte büyümesini sağlar.


Güven duygusu, bireye kendini ifade edebilme cesareti verir. Gerçekten ait hissettiğimiz ortamlarda, yargılanma korkusu olmadan daha açık ve samimi biçimde iletişim kurabilir, duygularımızı paylaşarak ilişkilerimizi derinleştirebiliriz. Çünkü biliriz ki olduğumuz gibi kabul ediliyoruz; bu da kendi kimliğimizi koruyarak var olmamıza imkân tanır. Bir arkadaş grubunda kendini güvende hisseden kişi en kırılgan duygularını bile paylaşabilir; bir iş ortamında aidiyet duygusu yüksek olan çalışan, yaratıcı fikirlerini çekinmeden ortaya koyabilir. Sonuç olarak, güven ortamı sağlandığında birey “kendisi olma” cesaretini bulur. Bu cesaret, hem kişinin içsel özgüvenini besler hem de grup içerisindeki iletişimi güçlendirerek herkesi zenginleştiren bir atmosfer yaratır.


yalnızlık

Aidiyet duygusu sadece bireysel psikolojimizi değil, toplumsal yaşamımızı da derinden etkiler. Kendini bir grubun parçası olarak gören insan, o grubun değerlerine sahip çıkar ve topluluk içindeki rol ve sorumluluklarını benimser. Örneğin, mahallesine ait hisseden biri çevresini güzelleştirmek için gönüllü olabilir, bir şirket kültürüne bağlı hisseden çalışan toplum yararına projelerde yer alabilir. Bu şekilde aidiyet, toplumsal bağları güçlendirir ve kişinin toplum içinde daha aktif, üretken bir rol almasını sağlar. Birbirine güvenen ve ait hisseden bireylerden oluşan topluluklarda dayanışma artar, ortak hedeflere ulaşmak kolaylaşır. Sonuçta, aidiyet duygusunun yüksek olduğu bir aile, okul veya mahalle, herkesin kendini güvende hissettiği ve katkıda bulunabildiği sağlıklı bir ortam haline gelir.


Toplumsal aidiyet aynı zamanda bireye bir amaç duygusu verir. İnsan, ait olduğu gruba katkı sağladığında kendini önemli ve faydalı hisseder. Bu ister küçük bir arkadaş grubu olsun ister milyonluk bir ulus, bireyin “Ben de buranın bir parçasıyım ve benim de katkım önemli” diyebilmesi, özdeğer duygusunu besler. Topluma ait olma hissiyle yetişen insanlar, karşılaştıkları sosyal sorunlara da daha duyarlı yaklaşır; çünkü kendilerini o büyük tablonun bir parçası olarak görürler. Böylece güven ve aidiyet duygusunun filizlendiği yerlerde, bireylerin sadece kendi hayatları değil, içinde bulundukları toplum da olumlu yönde dönüşür.


En sonunda dönüp dolaşıp vardığımız nokta şu: Güven ve aidiyet duygusu, hem iç dünyamızın hem de sosyal yaşamımızın temel taşlarındandır. Bu duygular, kendimizi tanımamızdan sevdiklerimizle kurduğumuz bağlara, üretkenliğimizden mutluluğumuza kadar pek çok şeyi şekillendirir. Şimdi kendinize samimiyetle sorun: Hayatınızda en çok nerede kendinizi güvende ve ait hissediyorsunuz? Belki de bu soruya vereceğiniz cevap, en değerli bağlarınızı ve sizi siz yapan ortamları işaret edecek.


Unutmayalım, hepimiz ait olabileceğimiz bir yerleri ve koşulsuz kabul göreceğimiz insanları hak ediyoruz. Eğer bu güven ve aidiyet sıcaklığını bulduysanız, onun kıymetini bilin; bulamadıysanız, aramaktan ve bu duyguyu inşa etmekten çekinmeyin. Çünkü güven duyduğumuz ve ait hissettiğimiz anlar, kalbimizin huzur bulduğu, içimizi ısıtan anlardır. Kendi hayatımızda bu duygulara yer açmak ve başkalarına da bu hissi verebilmek, hem kendimize hem çevremize verebileceğimiz en güzel armağanlardan biridir. İçten bir aidiyet duygusuyla, daha cesur, daha empatik ve daha umutlu bir yaşama adım atabiliriz.


Bu yazıyı okurken belki siz de hayatınızdaki aidiyet bağlarını düşündünüz; şimdi bu farkındalıkla, o bağlara biraz daha sevgi ve güvenle sarılın. Çünkü günün sonunda, insanı en çok iyileştiren şey, bir yere ait olduğunu ve sevildiğini bilmektir.


Kendimizi güvende hissetmek ve bir yere ait olmak, hayatta huzur ve anlam bulmamız için vazgeçilmez.


Sevgilerimle,

Alper Akpeçe

1 Comment

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bize Ulaşın

YDO RUHU

Bu sayfada görmek istediklerinizi,

Fikirlerinizi Bizimle Paylaşın   

YDO okul brövesi

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page