top of page

DENİZLERİN SOKAK ÇOCUKLARI

Ben martıları çok severim. Asil canlılardır. Kargalar familyasından gelir derler, bence yanlış.Kargalar çöplükten beslenir. Çöplükte hiçbir zaman martı göremezsiniz. Onların gıdaları “seafood”.


Nazım der ki, Denizin olmadığı yerde martı görürsen üzülme, bil ki denizi görmesen bile

yakındır. Gel de martıları sevme.


Can Yücel (Can baba ) “Martılar denizlerin sokak çocuklarıdır” der.


Martılar ayrıca güzel hava habercileridir. Ben resimle,,renklerle hiç ilgilenmedim. Ta ki Foça’da Avni Arbaş ile tanışana kadar. Avni Ağabeyin renklere karşı aşırı tutkusu vardı. Tabii bir yerde mesleği. Deniz kenarında oturur saatlerce denizin renklerini seyrederdi. Enteresandır notlar alırdı.Mesela fırtınadan sonra sakinleşen denizin rengi “ fırtına mavisi“. Böyle bir maviyi hiçbir tabloya aktaramazsınız derdi. Yaşamın en asil mavisi fırtına mavisi. Bu maviyi sindire sindire yaşayan martılardır. Saatlerce denizin üzerinde uçarlar. Sanki denize “hoş geldin” der gibi.

martı

Avni Ağabey kar yağarken denizin yeşile bulandığını buna da “ kar yeşili “ derdi. Güzel Sanatlar Akademisinde talebe. Okulun rıhtımından kar yağışında denizi seyrediyor. Denizin yeşil rengi onu kendinden geçirmiş. Üstüyle başıyla atmış kendini denize. Zor çıkarmışlar. Annesi hemen ülkenin o dönem en ünlü deli doktoru Mazhar Osman’a  götürüyor. Teşhis “ renk delisi yapacak bir şey yok.” diyor.


Yunanistan’ da Lavrion körfezinde kanatları siyah gövdeleri beyaz martılar gördüm. Herhalde Yunanistan’nın çarşı taraftar grubu bu martılar. Denize dalıp gagalarında nafakalarıyla çıkıyorlardı. Bizim tarafın martıları denizde nafaka bulamıyorlar. Denizler kurudu. Şehir hatları yolcuları bir zamanlar bir simit kendilerine bir simit martılara alır onları geminin güvertesinden beslerlerdi. Maalesef simit 20 TL, artık kendilerine de simit alamıyorlar. Sokak çocukları burada da kısmetsiz.


Ben, bu ülkede “ KILAVUZ KAPTANLARI” martılardan sonra denizlerin sokak çocuklarına

benzetirim. Biraz daha ilerisi “ sevenleri ölmüş sahipsiz öksüz çocuklar” gibidir Türkiye’de

kılavuz kaptanlar.


Deniz hayatımın 28 senesini kılavuzluk mesleğine verdim. Çeyrek asırdan fazla. Devlette çalışırken olsun, kendimizin kurduğu kılavuzluk teşkilatında olsun kendimi hiçbir zaman güvenli, huzurlu hissetmedim. Ülkeyi yönetenlerin denizden, denizcilik mesleğinden uzak olması neticesinde rasyonel aklın denizcilik konularına ulaşmasını hep engelledi.


En başa alalım “ İzmir İktisat Kongresi” 17 Şubat 1923. Denizcilik konusunda tek bir madde yok. Atatürk rahat ortamda denizi, denizciliği ele alıyor. 1 Temmuz 1926 tarihinde ülkeyi kemiren kapitalizmin baş unsuru “ kapitülasyonları” kaldırıyor ve kabotaj kanunu kabul ediliyor. Bu denize ve denizcilere gösterilen ilk adımdır. 


Daha ilerisi 1936 senesinde Ortaköy’de FeriyeSaraylarının birini “YÜKSEK DENİZCİLİK OKULU” olarak hizmete açılıyor. Atatürk’ün bizlere armağanı. En büyük mutluluğum bu yuvamda dört sene geçirmek ve mezun olarak deniz ticaret filosuna katılmaktır.


Sonra ne oldu? 1980 darbesi neticesinde deniz ve denizci düşmanları okulumuzu elimizden aldılar. Liberal Parti Lideri (ismini hatırlamıyorum, hatırlamak ta istemiyorum ) “ Kabotaj da neymiş, çok lüzumsuz bir kanun “ diyebildi. Çünkü kendi çıkar ve menfaatleri, ülke menfaatlerinin üzerindeydi. 


Zamanla gerisi çorap söküğü gibi geldi.Gemiler kolay bayrağa kaçtı. Yabancı ucuz personel gemilerimizi işgal etti. Stratejik önem taşıyan limanlarımız yabancılara kiralandı. Ve ve en sonunda kılavuzlukta rekabet başlattılar. Ülkenin dövizleri yabancı armatörlere aktı. Kimin umurunda 2004 senesinde IMPA (Dünya Kılavuz Kaptanlar Örgütü) toplantısı İstanbul’da yapıldı. Rekabet olayı konuşuldu, bütün dünya kılavuzlarının şaşkınlığı hala gözümün önünde. 


Hiç unutmam Amerika Los Angeles limanı baş kılavuzu : UNCLOS (Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi) “ Kılavuzluk ticari bir olay değildir, rekabete kapalıdır” dedi ve ilave etti “ Here Pilotage same same grocery” (Burada pilotaj aynı bakkal dükkanı). Ben de ondan esinlenerek bakkal dükkanını yazılarımda çok kullandım.


Ayrıca IMPA Başkanı Alman kaptan Hein Mehrlens Ankara’ya müsteşarlığa mektup yazdı. “Bu rekabet uygulaması kılavuzluk mesleğine çok aykırı, ülke olarak çok kaybedersiniz”. Kimin umurunda önemli olan bizim takıma gol olmasın. 


Sonuç: Kapitalizm kazandı. Ülke emekçileri kaybetti. 


Ben denizi hep lütuflar yağdıran engin olarak düşündüm. Bu ülkede lütuflarını esirgeyen engin oldu.  Ve bizlere hayallerde kalan bir yaşam düştü. 


Kılavuzluk mesleği ülkeler arası değişik konumlar gösterir. Ben gemi kaptanı olarak yaşadıklarımdan bu hükme vardım. Arap ülkeleri başta Mısır olmak üzere tanrı kaptanın yardımcısı olsun. Sovyetler dağılmadan önce Karadeniz Limanlarında bir ciddiyet vardı. Rejim değişti, iş değişti.


2007 senesi Şubat ayı. Ukrayna Mariopol Limanında demirdeyim. Sabah 07.00 kılavuz kaptanı aldım yanaşacağız. Nezaketen ne içersiniz diye sordum. Aldığım cevap “Votka”. Hava soğuk, sıcak çay-kahve istemez misiniz? Votka için erken bir saat değil mi? Kızının yaş günüymüş, sabahtan kutlamaya başlamak istiyor. Bir kadeh içer durur diye düşündüm..... sonra gemiyi ben yanaştırdım. Kılavuz kaptan kızının yaş gününü kutlamaya devam ediyordu.


Yükleme 5 gün sürdü, kalkacağız. Azak Denizi donmuş. Buzun kalınlığı 50 cm.- 1 metre

kalınlığında. Yüreğim ağzımda kılavuz kaptan bekliyorum. Gelecek kılavuz kaynanasının doğum gününü kutlamaya kalkarsa veya dedesinin ölüm gününü anmak isterse..... Neyse beklenen geldi. Artist olacak yerde denizci olmuş. 45 yaşlarında çok yakışıklı bir adam. Buz kıran römorkör önde, biz arkada. Römorkör buzları kırıyor, biz ilerliyoruz. Bazen buz kırılmıyor, römorkör tos atar gibi gerilip buza kafa atıyor. Kılavuz kaptan beklediğimin tam tersi çıktı. İşine son derece düşkün, centilmen, uzun seneler Alman konteyner gemilerinde çalışmış, Alman deniz terbiyesini, disiplinini almış. 30 küsur saat buzlarla boğuştuk, Kerç Boğazını geçtik, Karadeniz’e çıktık. Kılavuz ayrılacak, kendisine teşekkür ettim ve adet olduğu üzere bir karton sigara vermek istedim. Sigarayı nazikçe reddetti. 

buzkıran

“ Kaptan senin hediyen hoş sohbetindi. Bak, geminin gönderinde kılavuz bayrağı

çektirmişsin bu benim gururum, her şey için teşekkür ederim” dedi ve uzun adımlarla kılavuz botuna yöneldi. Çarmıhın başında bir selam daha verdi ve bota indi. Ben de iki uzun bir kısa düdükle kendisini selamladım.


 
 
 

1 Comment

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
Volkan Ars
Volkan Ars
15 dakika önce

Okurken hissedilen yaşamin kısa bir özetidir.. Bir denizci olarak bazen kendimizi değersiz hissetsekte bu firtina mavisi denizlerde yaşam için mucadele etmekten gurur duyuyorum...Bu guzel yaziniz için çok tskler Kaleminize yureginize sağlık...Selametle saygılar..

Like

Bize Ulaşın

YDO RUHU

Bu sayfada görmek istediklerinizi,

Fikirlerinizi Bizimle Paylaşın   

YDO okul brövesi

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page