Don Kişot ve Kılıç Ali Paşa Camii
- Alper Akpeçe
- 5 gün önce
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 gün önce
Edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biri olan Don Kişot’un yazarı Miguel de Cervantes’in, Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Camii’nin yapımında bir süre amele olarak çalıştığını duymuş muydunuz?

15 Eylül 1569’da Madrid’de, “kız meselesi” yüzünden bir asilzadeyi yaralayan Cervantes hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Cezası şuydu: Sağ elinin kesilmesi ve 10 yıl sürgün. Cervantes, elini kurtarmak için İtalya’ya kaçtı. Beş parasız olduğu için çareyi orduya katılmakta buldu.
1570’te Sultan II. Selim Kıbrıs’ı fethedince, Papa V. Pius Osmanlılara karşı Haçlı ittifakı kurulması çağrısında bulundu. Bu çağrıya yalnızca İspanya ve Venedik olumlu yanıt verdi. Deniz muharebesi için hazırlanan Roma’daki İspanyol birliğine katılanlar arasında Cervantes de vardı.
7 Ekim 1571’de Osmanlı donanmasıyla yapılan İnebahtı Deniz Savaşı’nda, Marquesa adlı kadırgada bulunan Cervantes, iki kez göğsünden yaralandı. Bir top güllesiyle de sol elini kaybetti. Sağ elini kurtarmak için Madrid’den kaçan ünlü yazar, bu kez sol elini Osmanlı toplarına kaptırmıştı.

Beş yıla yakın Akdeniz’de Osmanlı leventleriyle savaşan Cervantes, bu yüzden “El Manco de Lepanto” (İnebahtı Çolağı) lakabıyla anıldı. Navarin’de, Tunus’ta ve Halku’l Vada (Le Goulette) Kalesi’nde savaştı. Müslüman tacirlerle çatıştı, sahil köylerini yağmaladı.
1575 yılında, yeni bir göreve atanmak için Napoli Valisi Don Juan’dan tavsiye mektubu almayı başardı. Ancak İspanya’ya dönerken bindiği İspanyol gemisi, Marsilya açıklarında Cezayirli Türkler tarafından kuşatıldı ve Arnavut asıllı Türk denizcisi Deli Memi tarafından esir alındı. Deli Memi, İnebahtı Savaşı’nda filosunu Haçlıların elinden kurtaran Uluç Ali Reis’in yardımcısıydı. Böylece Cervantes’in yeni sahibi, Osmanlı’nın ünlü kaptanı Uluç Ali Paşa oldu.

Uluç Ali Paşa, diğer adıyla Kılıç Ali Paşa, 1500 yılında Kalabriya’da yoksul bir balıkçının oğlu olarak dünyaya geldi. Rivayete göre genç yaşta papaz olmak için Napoli’ye giderken Berberi korsanlarından Ali Ahmet Reis tarafından tutsak alındı. Uzun süre kadırgalarda forsalık yaptı. Daha sonra Müslüman olup özgürlüğüne kavuştu, “Ali” adını aldı ve korsanlığa başladı. Arap olmayan korsanlara verilen “Uluç” lakabıyla da anılmaya başlandı.
1548’de Turgut Reis’in yanında çalışmaya başladı. Mehdiye Kalesi’nin savunmasında, 1560’ta Cerbe Seferi’nde bulundu. Trablus’un fethinde yer aldı, Napoli ve Sicilya seferlerine katıldı. 1551’de Turgut Reis ile İstanbul’a geldi, burada tersanede reis olarak görevlendirildi.
1565 Malta Kuşatması’na katıldı. Daha sonra İzmir sancakbeyi, ardından 1568’de Cezayir Beylerbeyi oldu. 7 Ekim 1571’deki İnebahtı Savaşı’nda Osmanlı donanmasının sol kanadına komuta etti. Osmanlı donanması yenilse de Uluç Ali Paşa düşmanın sol kanadını bozarak Malta şövalyelerinin kaptan gemisini ele geçirdi. Savaş sonrası 80 gemiyle İstanbul’a dönünce, kendisine Kaptan-ı Derya unvanı verildi. II. Selim, adını “Kılıç Ali Paşa” olarak değiştirdi.
Kılıç Ali Paşa da diğer kaptan-ı deryalar gibi deniz kıyısına bir cami yaptırmak istedi. Sultan III. Murat’tan yer gösterilmesini talep etti. Sultan gülümseyerek şu sözleri söyledi:
“Sen ki deryaların serdarı oldun, benden kara toprak mı istersin? Camini dahi denize yapman münasiptir.”

Bunun üzerine Kılıç Ali Paşa, Mimar Sinan’ı görevlendirdi. Tophane Rıhtımı’nda deniz doldurularak caminin yapımına başlandı. Mimar Sinan, Hristiyan âleminin baş tacı olan Ayasofya’yı örnek alarak bu eseri inşa etti.
Cami 1580’de tamamlandı. O dönemde caminin avlu duvarları denize bitişikti. Zamanla deniz dolduruldukça sahil camiden uzaklaştı.
Arşiv kayıtlarına göre caminin yapımında esir işçiler de çalıştırılmıştı. Mimar Sinan’ın emrinde çalışanlar arasında Cervantes’in de adı geçmektedir. Böylece dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri, Osmanlı’nın en görkemli mimarlarından birinin eseri olan bu caminin yapımında taş taşıdı.
Beş yıllık esaret hayatından sonra serbest bırakılan Cervantes, memleketine dönerek edebiyat tarihine damgasını vuracak eserini kaleme aldı.
Cervantes’in büyük eseri Don Kişot’un başlıca kahramanları; kendini şövalye zanneden çılgın Don Kişot, sadık yoldaşı Sancho Panza ve hayalindeki sevgilisi Dulcinea’dır.
Romanın en unutulmaz sahnesi, Don Kişot’un yel değirmenlerini dev olarak görüp onlara saldırmasıdır.
Kanımca bu romanı bir başyapıt haline getiren şey, Cervantes’in denizlerde ve farklı ülkelerde geçen yıllarının verdiği derinliktir. Avrupa’da denizciliğin gelişmesi, yeni kıtaların ve ticaret yollarının keşfi sayesinde tüccar sınıfının güçlenmesini çok önceden görmüş, bunu simgesel bir dille romanına işlemiştir.
Yel değirmenlerine saldıran çılgın şövalye aslında, ticaret burjuvazisi karşısında gücünü yitiren soyluların bir alegorisidir. Bu açıdan eser, Fransız Burjuva Devrimi’nden yaklaşık iki yüzyıl önce yazılmış bir kehanet gibidir.
Sonuc olarak Tophane semtindeki Kilic Ali Pasa Camii bahsettigimiz bu üç büyük insanin hatirasini ölümsüzleştiren bir başyapıttır.
Kanımca, Cervantes’i söz konusu Camii inşaatında duvar işcisi olarak çalışmış bir savaş esiri olarak küçümseyen bir gururla degil, bu esere eli değmiş bir diğer büyük insan olmasıyla, şaheserin varlığına emeğiyle değer katmis biri olarak anmalıyız.
Saygılarımla,
Alper Tunga ANIKER
Yorumlar