Sessiz Nesil
- Alper Akpeçe
- 6 Ağu
- 2 dakikada okunur
Kim bu sessiz nesil? Memur bir ailenin mutfağından gelen yemek kokusuna karışan o tanıdık sesleri hatırlıyorum…
Anneannemin tok, kararlı sesi:
— Oku evladım… Okumazsan iş bulamaz, para kazanamaz, sefil olursun!
O söz, sadece bir nasihat değildi. Bizim için bir kader haritasıydı. O haritada tek yön vardı: Okumak.

Parasız, yatılı okullarda; fırsat eşitliğinin ve liyakatin hâlâ bir şeyler ifade ettiği günlerde büyüdük. Çantamızda kitaplar, cebimizde kantin harçlığı yerine umut vardı. Üniversiteye girdiğimizde, hayata atıldığımızda, elimizdeki en güçlü sermaye aklımız ve çalışkanlığımızdı.
Ailelerimiz daima planlıydı. Zor zamanlarda geçim sağlamak için bir, en fazla iki kardeş ile aileler kuruldu. Herkes okudu, herkes bir şekilde beyaz yakalı oldu. Başarı ölçümüz; diplomanın duvara asılması, alın terinin maaş pusulasında görülmesiydi.
Ama fark etmeden, hayatın başka bir yönünü ıskaladık. Biz kendi küçük, düzenli, “akılcı” dünyamızda liyakati kutsarken; dünyanın geri kalanı başka bir matematikle yaşıyordu. Onlar, bizden daha hızlı çoğaldılar. Çünkü tek sermayeleri işgücüydü. Ve sayılarının gücünü keşfettiler.
Bir taraf, bilime, sanata, araştırmaya gömülmüşken; diğer taraf çoğaldı, çoğaldı… Kendi orman kanunlarını yazdı. Standartları düşük olsa da, sermaye sahibi oldular. Araziye, mülke, fabrikalara, apartmanlara sahip oldular. Liyakate sahip olmasalar bile, liyakatli olanları maaşla çalıştırmayı, onların bilgisinden kâr etmeyi öğrendiler.
Peki öz eleştiri yaparsak biz ne yaptık? Sefil olmamak, standartlarımızı kaybetmemek adına, etik yanlışları göz ardı ettik, empatimizi toprağa gömdük, sermayeye uyarak iş hayatının acımasız olması gerektiğine kendimizi inandırdık. Aslında, aslından farklılaşan biz olduk. Haksızlık kapımızı çalmadığı sürece sessiz kalmayı tercih ettik. Gerçekte, Susmazsan sıranın sana geleceğine inanarak, "susma sustukça sıra gelecek" diye slogan atmaya devam ettik. Şimdi geçmişten dem vurup, bu günü eleştirirken, asıl olan bugünü kendimizin inşaa ettiğini kabullenmeyerek AHKAM kesmeye devam ettik. Biz; o hitap edilen gençliğin, hep kendimiz olduğuna inandık, ama maalesef değiliz....
Ve bu zafiyetten yararlanan diğer taraf, sermayeyi öyle acımasız kullandı ki… “Adalet, mülkün temelidir” sözünü bir kenara bırakıp, kendilerinin “mülkün temeli” olduğuna inandılar. Dün, liyakatsizlikleri nedeniyle küçümsendiklerini düşünenler; bugün, liyakata zerre değer vermeyen ordular hâline geldiler.
Artık, geçmişin kurallarıyla bugünü anlamaya çalışmak sadece hayalperestlik. Çünkü “Bu da olmaz” dediğimiz ne varsa, çoktan oldu. İstekleri uğruna her şeyi yapabileceklerine inanan, kendini tanrıların yerine koyan bir topluluk var. Dün kenarda bekleyen sessiz kesim, bugün kolayca o hayal ettikleri ünvanlara ulaşabileceklerini sandılar. Ve bu yanılgıyla, kendi elleriyle çöküşün eşiğine yürüyorlar.
Bizler ise… belki de en iyi yaptığımız şeyi yaparak; bize öğretilen kalıplarından çıkmadan, elimizden geldiğince neslimize yol açtık. Onlara hep aynı şeyi söyledik: “Oku” Biliyorduk ki artık sadece okumak yetmezdi, ama başka bir yöntem bilmiyorduk. Yine de, bu nesli iyi ki yetiştirdik. Çünkü son çare onlar olacak.
Kolay olmayacak. Hepimiz hata yaptık. Ama hatalarımızın içinde hâlâ bir umut var. Albert Einstein’ın dediği gibi:
“Hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır.”
Biz, her şeye rağmen aslında özümüzde iyiliğe inandık, vicdana inandık, bilime inandık, doğruya inandık. Bu inanç, yarınların en değerli mirası olmalı.
Ve şimdi…
Yapılması gereken iş; bu liyakatli neslin, geçmişte yapılan hataların tam aksine ötekileştirmeden geneli kucaklayacak bir yapıyı kurabilmeleri için onları dinlemek, bilimle kuralları yeniden koyarak yeni bir yol çizmeleri için desteklemek. Ahkam kesmeyi, yol göstermeyi bir kenara bırakarak, Yüz yıl önce hitap edilen genç nesilin; bu nesil olmasına destek vermek.
Sevgi ve Saygılarımla,
Alper Akpeçe
Comments