top of page

Anadolu Mitlerinin Anlattığı Kadim Döngü: Yükseliş, Yozlaşma ve Çöküş

Anadolu toprakları, binlerce yıl boyunca yalnızca kralların değil, aynı zamanda tanrıların da ana vatanı olmuştur. Hititler, Frigler, Urartular ve Luviler gibi medeniyetler inançlarını bu topraklara işlemiş ve yaşamlarını gökleri titreten tanrılarla ve doğaya şekil veren tanrıçalarla anlamlandırmıştır.


Halkıyla yola çıkıp güçlenen, sonrasında yozlaşarak zulmeden, kendi yozlaşırken halkını yozlaştıran, kendi olmaktan vazgeçerek köklerini unutanların acılar içinde son bulan ve devam ettirilemeyen düzenin bozulmasıyla başa dönen yıkılmaz denen hükümranlıkların hikayeleri...


Anadolu topraklarında yüzyıllarca bu hikayeler, yaşayan halkların döngüsel kaderini anlatmış, unutuldukça kadim kader döngüsünün başına dönmüştür..


Hitit Mitolojisi (M.Ö. İkinci Binyıl)


Hitit İmparatorluğu gücünün inandıkları tanrılardan geldiği anlatılır. En önemli Hitit tanrısı, gök gürültüsü sesi ve şimşeğini silah olarak kullanan Fırtına Tanrısı Teşup idi; insanlar onun öfkesinden korkar ancak yağmuruyla bereket getirdiğine inanırlardı. Eşi olan Güneş Tanrıçası Hepat ise bereketin, doğurganlığın, evlerin, ailelerin ve kadınların koruyucusu olduğuna inanılırdı.


Hitit mitolojisinde, Teşup'un babası Kumarbi ile gökyüzünün tanrısı Anu arasındaki taht mücadelesini anlatan Kumarbi Efsanesi yer alır; bu mücadele, Hititler için göklerin düzenini açıklayan en büyük mitlerdendi.


Bu mitler, onun tanrılar hiyerarşisinde taht için rekabet etmesini ve gökyüzü tanrısı Anu'yu devirmesini anlatır. Kumarbi, daha sonra kendisinden tahtı alacak olan fırtına tanrısı Teshub'un babasıdır ve bu olaylar dizisi "Kumarbi Döngüsü" olarak bilinir. 


Bu tanrıların kabartmaları bugün hala Hattuşaş'taki Yazılı Kaya tapınağının taş duvarlarında görülebilmektedir. Gökyüzündeki bu ilahi taht kavgaları, yeryüzündeki krallıkların da nasıl güçle yükselip, ihanetle sarsılarak kendi çöküş döngülerini yaşadığının bir yansımasıydı.


teşup hepat

Frigya Mitolojisi


Anadolu'nun kalbinde yükselen Frigya topraklarında tüm tanrıların üzerinde saygı gören isim, Ana Tanrıça Kibele idi. Kibele, doğanın kalbi, dağların, ormanların ve vadilerin hakimiydi; genellikle aslanlarla çevrili bir tahtta oturur ve kule şeklinde tacıyla hem doğanın hem de şehirlerin koruyucusu olduğunu simgelerdi.


Kibele’nin en dramatik hikayesi ise genç sevgilisi Attis ile yaşadığı olaydır: Attis'in ihanetine öfkelenen Kibele, onu deliliğe sürüklemiş, Kibele'yi bırakarak başka birisi ile birlikte olan Attis acı içinde kendini öldürmüş, Kibele'nin gözyaşları ve Attis'in kanı ise toprağa yeni bir hayat vermiştir.


Bu olay, doğanın ölümü (kış) ve yeniden doğuşunu (bahar) sembolize ederdi ve Frig halkı her ilkbaharda bu döngüyü anmak için törenler düzenlerdi. Doğanın bu sonsuz ölüm ve diriliş döngüsü, Friglere kendi toplumlarının da çöküşlerden sonra yeniden ayağa kalkabileceğini fısıldıyordu.


kibele

Urartu Mitolojisi (M.Ö. 9. Yüzyıl)


Doğu Anadolu'da Van Gölü çevresinde yükselen Urartu uygarlığının en büyük ilham kaynağı da tanrılarıydı. Urartuların en yüce tanrısı, savaşın, gücün ve krallığın tanrısı olan Haldi idi; krallar onun adına zafer duaları eder ve rahipler Haldi'nin mızrağını taşıyarak ordulara öncülük ederdi.


Bir diğer önemli tanrı ise Hititlerin Teşup'una benzeyen, fırtına ve gök gürültüsünün hakimi Teişeba idi. Panteonun daha yumuşak yüzü ise sanatın, aşkın ve doğurganlığın tanrıçası olan Arubani idi; o, yaşamın güzelliğini hatırlatır, kadınların ve ailelerin koruyucusu olarak görülürdü.


Urartu krallığı, Savaş Tanrısı Haldi'nin adıyla yükselmiş, ancak yalnızca savaşa dayanan her güç gibi, zamanı geldiğinde kendi kılıcıyla son bularak döngüyü tamamlamıştır.


urartu

Luvi Mitolojisi (Hititlerden Önce)


Hititlerden önce Anadolu'nun güneyinde ve batısında yaşayan Luvilerin inanç sistemleri, sonraki medeniyetlere de geçti. Luvi Panteonunun önemli isimlerinden biri, ışığı ve kralların kaderini belirleyen Güneş Tanrıçası Arinna idi ve bu inanç Hititler tarafından da kutsal kabul edildi.


Yeraltı dünyasının ve ölülerin tanrıçası olan Lelwani, yaşam ile ölüm arasındaki geçişi kontrol ederdi. Anadolu halkının yaşamı, Arinna'nın ışığı ile Lelwani'nin gölgesi arasındaki denge ile açıklanırdı, bu da hayatın yalnızca güneşin doğuşu değil, aynı zamanda ölümün kaçınılmazlığı olduğunu vurgulardı.


Bu inanç, her yükselişin (Arinna'nın ışığı) bir çöküşle (Lelwani'nin gölgesi) dengelendiği ve her sonun yeni bir başlangıca gebe olduğu evrensel döngünün en saf ifadesi olmuştur.


arinna

Nemrut Dağı: Ölümsüzlüğe Dair Arzu


Şanlıurfa ile Adıyaman arasında, Toros Dağları'nın zirvesinde yükselen Nemrut Dağı, Kommagene Krallığı'nın kutsal merkezi ve tapınağıdır. Kral I. Antiochos, M.Ö. 1. yüzyılda bu zirveye hem Yunan, hem de Pers inançlarını birleştiren bir kutsal alan inşa ettirmiştir. Burada, yaklaşık 10 metre yüksekliğindeki devasa tanrı heykelleri (Zeus, Apollon, Herakles ve bereket tanrıçası Komagene) gökyüzüne bakmaktadır.


Kral, kendi heykelini de tanrıların yanına koyarak, ölümlü bir kral olarak tanrıların arasında ebedi bir yer edinmeyi arzulamıştır. Nemrut Dağı, gücünün zirvesindeki bir kralın çöküş ve unutuluş döngüsüne karşı tanrılaşarak meydan okuma arzusunun taşa dönüşmüş halidir.


nemrut

Şahmaran: Bilgelik ve İhanet


Yüzyıllardır dilden dile anlatılan Şahmaran, yarı insan (kadın yüzlü) yarı yılan gövdeli efsanevi bir varlık olup, bilgeliğin ve sırrın sembolüdür.


Efsaneye göre, genç Cemşap bir mağarada Şahmaran'ı bulur ve onun yanında yıllarca kalarak doğanın sırlarını ve şifalı bitkilerin gücünü öğrenir. Ancak, Cemşap köye döndüğünde Şahmaran'ın sırrı ortaya çıkar. Halk, onun bilgeliğinden faydalanmak yerine ondan korkar ve Şahmaran'ı yakalayıp öldürür. Şahmaran'ın eti parçalanarak dağıtılırken, kanının şifa kaynağı olduğu ve bilgeliğinin insanlara geçtiği rivayet edilir. Bu efsane, bir toplumun kendi bilgeliğine ihanet ederek ahlaki bir çöküşe nasıl sürüklendiğini ve yozlaşma döngüsünü nasıl başlattığını acı bir şekilde anlatır.


şahmaran

Kral Midas: Açgözlülüğün Laneti


Frigya topraklarında yaşamış olan Kral Midas, kulaklarıyla değil, açgözlülüğüyle efsaneleşmiştir.


Şarap tanrısı Dionisos’un dostunu ağırladığı için, Midas’a bir dilek hakkı tanır. Midas, dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini diler. Başlangıçta bu büyük bir sevinç kaynağı olsa da, çevresindeki her şey, yiyecekler, içecekler ve hatta sonunda canından çok kıymet verdiği kızına dokunduğunda altına dönüşmesiyle, armağan bir lanete döner.


Midas, gerçek zenginliğin altın değil, yaşamın kendisi olduğunu anlar. Dionisos’un merhametiyle Pactolus (Sart) ırmağında yıkanarak lanetten kurtulur. Midas'ın hikayesi, zenginlikle yükselen bir krallığın, liderinin yozlaşmasıyla nasıl bir anda çöküşün eşiğine gelebileceğinin en somut örneğidir.


midas

Troya: Tanrıların Taraf Olduğu Savaş


Çanakkale kıyılarında yer alan antik kent Troya, Homeros'un İlyada destanında anlatılan, tanrıların bile müdahil olduğu büyük bir savaşın sahnesidir. Efsane, nifak tanrıçası Eris’in düğüne bıraktığı "en güzeline" yazılı altın elma ile başlar. Paris’in Afrodit’i seçmesi ve onun vaadi üzerine Sparta Kraliçesi Helena’yı kaçırması, yıllarca sürecek savaşı başlatır. Savaşta tanrılar taraf tutmuş; Hera ve Atena Yunanların, Afrodit ve Ares ise Truvalıların yanında yer almıştır. Savaş, Yunanlıların ünlü tahta at hilesiyle Troya'ya gizlice girmesi ve kenti yakmasıyla son bulur. Troya'nın görkemli yükselişi ve kibre kapılarak tanrıları karşısına almasıyla gelen trajik çöküşü, bu topraklardaki kader döngüsünün en bilinen destanıdır.


troya

Ashab-ı Kehf veya Yedi Uyurlar Hikayesi


Hem İslam, hem de Hristiyanlık dünyasında kutsal sayılan ve insanlık tarihinin en çok merak edilen ortak efsanelerinden biridir. Binlerce yıl önce, putperest bir hükümdarın ya da Roma İmparatoru Decius'un zulmünden kaçan bir grup genç, imanlarını korumak amacıyla şehirlerini terk ederek, yanlarında sadık bir köpek ile beraber karanlık ve serin bir mağaraya sığınmıştır.


Mağaranın sığınağına vardıklarında, onları insan aklının kavrayamayacağı bir mucize beklemiş ve günler, aylar, hatta yüzyıllar boyunca sürecek olan derin bir uykuya dalmışlardır.


Bu uyku sırasında dış dünya tamamen değişmiş; imparatorluklar yıkılmış, dinler yayılmış ve çağlar kapanıp yenileri açılmıştır. Yüzyıllar sonra uyandıklarında, içlerinden biri yiyecek almak için şehre indiğinde elindeki eski parayla dikkat çekmiş ve insanlar, bu gençlerin zamanın dışından geldiğini anlamışlardır. Bu efsane, yozlaşmış bir düzenin çöküşünden kaçanların, yüzyıllar sonra tamamen yeni bir başlangıca uyanarak döngünün en karanlık kısmını atlayıp yeniden doğuşa tanıklık etmelerinin hikayesidir.


ashabı kehf

Anka Kuşu (Simurg): Yeniden Doğuş ve Umut


Anadolu masallarında gökyüzünde kanat çırpan efsanevi Anka Kuşu (Simurg), ölümsüzlüğün ve yeniden doğuşun sembolü olmuştur.


Binlerce yıl yaşayan Anka, yaşamının sonunda kendini bir ateşe bırakır, tamamen yanar ve küle döner, ancak o küllerin içinden yeniden doğar.


Anadolu halkı Anka'yı bilgelik ve umudun asla tükenmeyeceğini fısıldayan bir sembol olarak görmüştür. Anka, Türk destanlarından Selçuklu minyatürlerine kadar, insanlara "düştüğün yerden yeniden kalkabilirsin" mesajını vermiştir.


Efsane, hayat bizi ne kadar yaksa da, içimizde yeniden doğacak bir gücün her zaman var olduğunu hatırlatır ve bu topraklardaki kaçınılmaz çöküşlerin ardından gelen yeniden başlangıç döngüsünün en güçlü sembolü olur.


simurg

İşte Anadolu, binlerce yıldır bu döngünün sahnesidir: Fırtına Tanrısı Teşup'un gücüyle yükselen Hititler, Kibele'nin bereketiyle zenginleşen Frigler, Kral Midas'ın açgözlülüğüyle ders alanlar ve Troya'nın külleri,... Hepsi, gücün zirvesine ulaştıktan sonra yozlaşmanın, kibrin veya ihanetin getirdiği kaçınılmaz sonla yüzleşmiştir. Şahmaran'ın ihanete uğraması, bilgeliğin korkuyla nasıl yok edilebildiğini; Nemrut'un tanrılaşma arzusu ise insani hırsın sınırlarını nesiller boyu anlatılarla kadim hikayelere dönüşmüştür.


Bu mitler, sadece eski zaman masalları değil, toprağın hafızasına kazınmış uyarılardır. Bugünün toplumuna fısıldadıkları şey açıktır: 


Köklerini unutan, adaletten sapan, bilgeliğe ihanet eden ve açgözlülüğe teslim olan her düzen, er ya da geç kendi sonunu hazırlar. 


Ancak Anka Kuşu'nun da hatırlattığı gibi, bu topraklarda her bitiş, küllerinden yeniden doğacak bir umudun tohumunu da içinde saklar. Tarih, bu kadim döngüyü unutmamamız için bize bu hikayeleri miras bırakmış ve genlerimize işlemiştir.


... Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk


Saygı ve Sevgilerimle,


Alper Akpeçe

 
 
 

1 Yorum

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
5 üzerinden 5 yıldız

Dijital bir nesil geliyor. Bizler onların zekasına, yaratıcılığına, bakış açılarına ve yeni dünyayı inşa edişlerine hayran kalacağız. Onlar sisteme karşı ayaklanacaklar ve bütün haklar için savaşacaklar. Ne kadar zor olursa olsun, geri çekilmeyecekler. Fransa ihtilaline benzer ayaklanmalar bütün dünya ülkelerinde çıkabilir. Her iki taraf da direnecek. Her ülke kendi iç sorunlarıyla, siyasi, dini, hukuki ve sosyal ayaklanmalarla, uğraşacak. Çünkü önce kendi içlerinde dönüşmeleri lazım. Ülkelerin başlarında bulunan, otoriter ve aşırı ırkçı yönetimler beş-on seneye kadar yavaş yavaş yerini ve gücünü, daha halkçı, doğayı, insanı ve hayvanı koruyan; sosyalist yönetimlere bırakacak. Yeni ve genç liderler ile kadınlar yönetimlerde daha çok yer alacaklar. Kadınların her alanda yükselişi muhteşem değişimler yaratacak. Güç ve zenginlik batıdan doğuya kayarken; bunu engellemek isteyen bazı ülkeler, he…

Beğen

Bize Ulaşın

YDO RUHU

Bu sayfada görmek istediklerinizi,

Fikirlerinizi Bizimle Paylaşın   

YDO okul brövesi

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page