YATAY YAPILANMA
- Alper Akpeçe
- 10 Nis
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 May
Yeni hayat ritminin en önemli karakteristiklerinden birisi, üretimin zaman ve mekandan bağımsız olarak yapılabiliyor olması. Serbest çalışma, ev-ofis gibi gündelik hayata da girmiş yeni kavramlarla artık çalışmayı ve üretmeyi tanımlamak mümkündür. Önce yazılım ve bilişim sektöründe başlayan bu gelişme, bugün yaratma esaslı işlerin neredeyse tümünde geçerli hale gelmiştir.

Yalnızca üretimle sınırlı kalmamıştır doğal olarak bu gelişme. İlişki, iletişim, pazarlama, tanıtım ve yönetme fonksiyonları da bu gelişmeye paralel olarak ve giderek zaman ve mekandan bağımsızlaşıyor.
Hele evrensel iş alanlarında çalışıyorsanız, ne sınırların ne de saatlerin geçerliliği var artık.
İş yapma tarzındaki bu değişikliğin en önemli sonucu, bildik örgütlenme modellerini alt üst etmesidir. Dikey bürokratik yönetim ya da dikey örgütlenen iş yönetimi ya da dikey sıralanan STK'ların eski model ve kuralları geride kalıyor.
Sosyal ilişkiler, sosyalleşme, toplumsal meşruiyet alanlarında da zaman ve mekanın sınırları ve sınırlamaları ortadan kalkıyor giderek.
Doğal olarak bu iş yapma, örgütlenme ve yönetim modeli STK'ları ve STK’cılığı da etkiliyor. STK'larda zaman ve mekandan bağımsız örgütlenme ve eylemlilik mümkün artık.
Yeni hayatta hiyerarşinin etkisi azalıyor.
Yani hiyerarşik örgütlenmeler yerine ağ örgütlenmeleri geliyor ve ağların içinde hiyerarşik yetki ve sorumluluk dağılımlarına yer yok.
Bu yeni hayat, ilişki, üretim ve STK’cılık alanında giderek çok daha fazla bildik modelleri alt üst edecek. Muhalefetin yalnızca tepki seviyesinden ve dilinden yürütülmesi, yani ütopyası olmayan hareketlerin başarı şanslarının yok denecek seviyede az olduğu anlamına geliyor.

Yeni STK’cılık alanında protest hareketler daha hızlı örgütleniyor.
Fakat bu zamandan ve mekandan bağımsız STK’cılık alanı olarak ağların bazı sorunları var. Birinci temel eğilim, henüz bu ağlarda pozitif hareketler değil, negatif, tepkici, protest hareketlerin ağır basmasıdır. Ya da negatif, protest hareketler bu ağlarda daha kolay örgütleniyor. Bu mesele şöyle de ifade edilebilir: Ağlarda “kötü çocuklar” daha kolay örgütleniyor, ama “iyi çocukların” ağlardaki örgütlenmeleri henüz çok zayıf.
İkinci bir sorun alanı, yeni STK’cılık alanının meseleyi hala tam kavramamış olmasıdır. Yeni STK’cılık alanı interaktif bir alandır. Halbuki bizde hala tek taraflı iletişim sanılıyor. Örneğin bizde de neredeyse her STK lideri sanal ortamlarda her gün yeni bir paylaşımda bulunarak bu yeni STK’cılığa katıldıklarını sanıyorlar.
İşte sorun da tam burada. Zamandan ve mekandan bağımsız iş, ilişki ve STK’cılık yapabilme olanağı, önceki bildiğimiz, kullandığımız araç ve yöntemlere bir ilave değil. İş ve STK’cılıktaki alet çantalarımıza koymamız gereken yeni bir tornavida değil. Aksine, tüm bildiğimiz usul, tarz ve düşünme biçimlerimizi tümden değiştirmeye aday bir değişikliktir.
Bunun farkına vararak yeni bir anlayış ve iş yapma, STK’cılık yapma modeli geliştiremezsek, bu yeni aletin katkısı sıfır olacaktır.
“Bu ülke insanın canını acıtıyor.” Evet, o kadar çok meselede bu duyguya kapılıyor ki insan. Seksen yıldır, yüz yıldır aynı sorunları, hala aynı kavramlar ve kelimelerle tartışıyor olmak da çok can acıtıcı, örneğin. Hayat ve sorunun kendisi değişirken, biz çözmeden, sorunda buzdolabında bekliyormuş gibi adeta, eski modeller ve kavramlarla tartışıyoruz.
O nedenle bu ülkedeki STK’cılığın temel meselesi, hayata bağlı olarak tarz değiştirmemesi, kendi iç reformlarına ihtiyaç duymadan var olacağını sanmasıdır. Ya da tam tersinden, tüm geçmişi inkar etmek, yok saymak. Meramımız yalnızca algı ve beklentilere dair bulgulardaki değişiklikleri görmek kadar, bu sorun etrafındaki tarihsel perspektiften zihniyet hatalarını, kırılmalarını, değişimlerini de incelemek ve buradan yola çıkarak yarına dair yeni bir kavrama modeli ve STK dili önerisi üretmekti.

Bu dönüşümün bir başka hayati boyutu ise yatay yapılanma ve sosyal etkileşimin yönetişimsel planda ele alınmasıdır. Yeni dönem, yalnızca yapısal değil; aynı zamanda zihinsel bir dönüşümü de zorunlu kılıyor. Yatay yapılanma, karar alma süreçlerinin yalnızca belli bir merkezde toplanmasını değil, tüm üyelerin aktif katılımıyla şekillenmesini esas alır. Bu durum, hiyerarşik modellerin aksine; katılımcı, şeffaf ve çoğulcu bir yönetişimi mümkün kılar.
Sosyal etkileşim, artık yalnızca bireyler arası bir ilişki biçimi olmaktan çıkıp, örgütsel işleyişin ve karar alma süreçlerinin temel belirleyeni haline geliyor. Bu anlayışla birlikte kurum içi ve dışı iletişim, klasik emir-komuta zincirinden çok, sürekli geri bildirimlerle beslenen dinamik bir etkileşim ağına dönüşüyor.
Böyle bir sistemde denetim de geleneksel biçimiyle "üstten aşağı" bir mekanizma olmaktan çıkıyor. Bunun yerine, topluluğun tüm bireylerinin sürece katıldığı, sorumluluk aldığı, şeffaflığın ve açık verinin esas olduğu bir denetim biçimi oluşuyor. Artık denetleme; bir görevlendirme değil, doğal ve sürekli bir topluluk pratiği haline geliyor. Katılımcılar yalnızca tüketici ya da izleyici değil, aynı zamanda üretici, yorumlayıcı ve denetleyici konumunda yer alıyor.
Bu yeni yönetişim modeli, baştan aşağı yeni yapıların oluşturulmasını zorunlu kılıyor. Kurumlar, yalnızca görev dağılımlarıyla değil; ilişkiler, değerler ve ortak amaçlar etrafında yeniden şekilleniyor. Ağ temelli yapılanmaların bu yeni dönem için sunduğu en büyük fırsat, merkeziyetsiz ama ortak akıl odaklı bir sistemin kurulabilirliğidir.
Yani mesele sadece “farklı yöntemler kullanmak” değil, Farklı Bir Dünya Kurmak meselesidir.

Çok beğendim Abim, Ancak bu kadar yalın anlatılabilirdi. Eline emiğine sağlık